European Commission logo
Create an account
Can select multiple words with divider comma

EPALE - Avrupa'da Yetişkin Öğrenimi Elektronik Platformu

Blog

EPALE röportajı: Otto Scharmer – Bir sistemi değiştirebilmek için bilinmeyene adım atma cesaretiniz olması lazım

Bugün 1 numaralı zorluk bozulmayla nasıl başa çıktığımız, geçmişe bakarak değil, doğacak yeni olasılıklara kanalize olmak.

Profile picture for user melikeuysal.
melike uysal

EPALE interview: Otto Scharmer - To change a system you have to have the courage to step into the unknown

Bugün 1 numaralı zorluk bozulmayla nasıl başa çıktığımız, geçmişe bakarak değil, doğacak yeni olasılıklara kanalize olmak.

2021 EPALE konferansı başlıca konuşmacılarından Otto Scharmer röportajında “bir sistemi değiştirebilmek için bilinmeyene adım atma cesaretinin varolması lazım” diyor. Ve birden U Teorisindeki U nun ne anlama geldiğini fark ettim “ileriye bir adım atmak, liderliğin ne demek olduğuna dair esas bir nitelik”, diye devam ediyor. Scharmer’ın “liderlik” kelimesini bildiğimiz anlamı dışında farklı bir anlamda kullandığını anlamam biraz vaktimi aldı.

Scharmer’ın “Theory U. Leading from the Future as it Emerges” adlı kitabında, “ ‘lider’ kelimesini kullandığında, kurumsal yapılarda resmi pozisyonlarına bakmadan kendi geleceğini değiştirmekle veya şekillendirmekle meşgul olan tüm insanları kastediyorum” diyor. Scharmer bu kitap ile toplumun tüm kesimlerindeki liderlerin, kendi bireysel yaşamlarımızda dahil, varolan zorlukları karşılamasını sağlayacak dönüşümsel değişimin sosyal teknolojisini tasvir etmek istemiştir. Scharmer “liderler çoğu zaman işin üstesinden gelebilmeleri için, geçmiş deneyimlere takılı kalmak yerine gelecekle ilgili olabilecek en iyi olasılığı düşünerek idare etmeyi öğrenmeleri gerekmektedir” diyor.

Hmmmmm… oldukça merak uyandırıcı.

Otto Scharmer bireyler, enstitüler ve büyük sistemlerle beraber onlara dönüşüm yolu oluşturan bir yazar ve eylem araştırmacısıdır. Öğrenmedeki bu yenilikleri ve liderlik altyapılarını MIT, MITx u.lab, the Presencing Institute gibi sınıflarda, iş dünyası, devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla beraber yaptığı yenilik projeleri aracılığıyla sunmuştur. Biyografisine buradan ulaşabilirsiniz.

Otto Scharmer “Theory U: Leading from the Future as it Emerges” adlı kitabında dünyaya farklı bir açıdan bakmaya davet ediyor. Neye dikkat ettiğimiz ve nasıl dikkat ettiğimiz, hem bireysel, hem toplu olarak oluşturduğumuz şey için bir anahtardır. Scharmer’ın bizi dahil olmaktan alıkoyan kör nokta olarak tanımladığı içerde işleyen mekanizmamız. Kör noktamızın farkında olmayı öğrenmek iş ve toplum hayatında çokça ihtiyaç duyulan derin sistematik değişimleri öne çıkarmak açısından son derece önemlidir. U-süreci üzerinden hareketle, asıl benliğimizle iletişim kurmayı öğreniriz, kendi kör noktalarımızı görürüz ve fikirlerimizi, kalplerimizi, arzularımızı yeni deneyimler yaşayabilme konusuna kanalize ederiz. Bu bütünsel açılım gelecek ortaya çıktıkça ondan öğrenmeyi ve o geleceği gerçekleştirmemize imkan sağlayan farkındalıkta bir değişimi teşkil eder.

Bu röportaj için EPALE National Support Service Belgium Flanders ile Belçika/flanders’da Re-story’nin kurucu ortağı gazeteci Mischa Verheijden ile iş birliği yapmıştır. Röportajı aynı zamanda flemenkçe olarak Re-story’nin websitesinde de bulabilirsiniz.

Şimdi sıra ona sorular sormaya geldi.

U Teorisinin arkadasındaki büyük fikir neydi? 

U teorisinin arkasındaki büyük fikir, dünyada, bir değişim yaratmak için idareyi yaptığımız iç dinamiklerimizi sadece bireyler olarak değil, toplu eylemlerle, gruplar veya kurumlar veya daha büyük sistemler halinde değiştimemiz gerektiğidir

U teorisine nasıl vardınız?

Temelde 2 metotla. Alanda değişim yaratan insanlarla, liderlerle, bilimde, iş dünyasında toplumda fark yaratan insanlarla röportaj yaptım ve onları çok dinledim.  U teorisi için aralarında Alibaba, Daimler, Decurion, Eileen Fisher, Federal Express, Fujitsu, GlaxoSmithKline, Google, Hewlett-Packard, McKinsey, Oxfam ve çeşitli çok-ortaklı gruplarında bulunduğu grassroots hareketleri, küresel firmalar ve STK’ların liderleriyle ortak yapılan faaliyet araştırma projelerinin ve danışmanın sonuçlarını baz aldım.  Diğer yöntem ise faaliyet araştırmacısı olarak bizzat değişim girişimlerine katıldım.

Yenilikçileri dinleyince, birçoğu değişime dair daha derin hikayelerini anlattılar. Ve bunlar “herkesçe bilinen değişim hikayeleri” değildi. Derin hikayelerin “ruh dünyası” ile mutlaka bir bağlantısı vardır. İçlerinden biri bana “müdahalenin başarısı mudahale eden kişinin ruh dünyasıyla bağlıdır” dedi.

Kısacası, bir değişim yaratıcısı olarak yaptığımız şeyin başarısı idareyi gerçekleştirdiğimiz iç mekanizmamıza bağlıdır. Işte o an anladım ki, liderlikte değişimin yerini araştırdığımızda, örneğin yönetimde, liderlerin ne yaptığını iyi biliyoruz, ne şekilde yaptıklarını da iyi biliyoruz, takip ettikleri süreçleri de, ancak yönetimi gerçekleştirdikleri iç mekanizmaları hakkında çok az bir malumatımız var. Eylemlerin ortaya çıktığı daha derin iç kaynakları, aynı zamanda, sergiledikleri düşünceleri ve konuşmaları, yönlendirdikleri dikkatleri hakkında da. Bu da benim dikkatimin daha derin iç durumlara kaymasına neden oldu. Bugün, bu durumları 3 yeterlilik olarak tanımlayabilirim: açık fikirlilik, açık yüreklilik, ve açık isteklilik.  

 

Bununla neyi kastediyorsunuz?

Açık fikirlilik tüm yargılama alışkanlıklarını askıya alabilme becerisidir. Gerçekten taze bir bakışla bakmak demektir. Birşeyleri yargılama alışkanlığımızı durdurarak, yeni bilginin içeri girmesine izin vermeye kendimizi açmaktır.

Açık yüreklilik biraz daha farklıdır. Açık yüreklilik empati kurabilme becerisidir. Bir soruna kendi bakış açından değil, bir başkasının tecrübelerinden veya gözünden bakabilmektir. Bu kişi, öğrenciniz, ortağınız, paydaşınız veya rakibiniz olabilir… çoklu-paydaş kurumlarinda, devlet dairelerinde, şirketlerde çok iş yapmaktayım… ancak tüm liderlikle ilgili sorunlar bugün, aynı özellikleri taşımakta. Bunu başarılı bir şekilde gerçekleştirmenin yolu ise bir probleem bakacak olduğunuzda, sadece kendi açınızdan değil, aynı zamanda diğer paydaşlarınızın da gözünden bakmanızdır. Bu gerçekten de günümüzde herhangi bir duruma karşı etkili olan tek yoldur. Yani açık yüreklilikten de kastettiğim bu.

Açık isteklilik ise akışa bırakma ve gitmesine izin verebilme becerisidir. Yeni olasılıklara kapı açabilmek adına olduğumuzu düşündüğümüz, kimliklerimizi ve tüm niyetlerimizi bir kenara bırakmaktır. Bu aynı zamanda öğrenme şeklimizdir. Tabiki bu çok zor birşey, ancak günümüz dünyasında buna inanıyorum, günümüzde gittiğimiz noktada, eylem özgüvenimizi faaliyete geçirmemiz gerekmekte. Açık istekliliğin başka bir açıklaması da budur. Bilinmeyene adım atabilmek adına becerimizi faaliyete geçirebilmektir. Bügun liderle çalıştığınızda, kaç tane en üst düzeyde liderin kendinden şüphe ettiğine hayret edersiniz. Onların çok başarılı olduğunu düşünüyorsunuz ama bu iç engellerle çalışmak  liderlikte ve toplumlarda yeni alanlara doğru hareket etmenizi sağlayan iç engellerle mucadele etmek cidden önemli.

Hepimizin yaşadığı, eski şeylerin değiştiği veya öldüğü yeni yönetim şekillerinin doğduğu beklenmedik bozulmaların olduğu bu son on yılda, bırakabilmek ve yeni alanlara adım atabilmek, eylem özgüvenimizi harekete geçirebilmek kesinlikle çok önemlidir.

Bildiğim şeyi nasıl bildiğimi soruyorsunuz? Bir eylem araştırmacısı olarak, bu soruya çok basit bir cevabım var. Sadece üretebildiğiniz zaman biliyorsunuz. Yani bir hipoteziniz olduğu, ve kanıtları gözlemlediğiniz geleneksel türde bir araştırma anlayışı olan “gözlemlediğimde biliyorum” şeklide bir yaklaşım değildir. Bu da işin bir parçası ancak bir eylem araştırmacısı olarak, bu noktada başka bir kriter daha var. Ancak yaptığınızda bilebilirsiniz.  Yani, asıl mesele insanların birşey yaptıkları zaman kalplerini, akıllarını arzularını serbest bırakarak idareyi yaptıkları iç mekanizmalarını değiştirip değiştiremeyecekleri.

 

 

Theory U

Bu süreci geçmelerine yardımcı olacak öğrenme çevreleri oluşturabilir misiniz?

 

Bence, sadece liderler olarak değil aynı zamanda bireyler olarak da karşılaştığımız bir numaralı zorluk toplum olarak medeniyet olarak bozulmayla nasıl başa çıkacağımızdır.

Tepki çekmeden, geçmişe takılı kalmadan, anı kucaklayacak şekilde bozulmayla nasıl başa çıkabiliriz? Bize artık faydası olamayan eski davranışları bırakmamızı sağlayan, ve henüz ortaya çıkmamış yeni olasılıklara uyumlu olan yollar. Liderliğin ve değişimin kalbinde olan  ama aynı zamanda eğitim ve öğretimin merkezide olan beceri işte bu. Bu çevreleri nasıl oluşturulacağı konusu katkı sağlayacağım nokta.

Bozulma sizin için nedir? Genelde teknolojinin hayatımıza girmesi olarak algılanıyor. Aynı AirBnB'nin otellere yaptığı gibi. Ancak sanırım başka bir şeyi kastediyorsunuz.

Evet doğru. Peki, bozulma tam olarak ne demek? Birşeyin bitmesi veya ölmesi ve başka birşeyin başlaması demektir. Özellikle geleceğin geçmişten farklı olacağı demektir. Soru şu ki neyin gitmesine izin vermeliyiz ve yeni olasılıklara nasıl uyum sağlayabiliriz? Değişim bizi bulana kadar geçmiş alışkanlıklarımıza tutunuyoruz ve bu gelişmelerin kurbanları mı oluyoruz? Ve o bakış açısından bozulma tabiki teknolojiyle ilişkili, ancak bu etkenlerden sadece biri. Bozulma teknolojiden başka şeylerle ilişkili olmalı. Geçen on yıl içinde birçok ülkeyi gezdim ve birçok toplumda bulundum ve bu ülkelerde ve toplumlarda görünen destek güçler üç ana kısma ayrılmaktadır: ekolojik bölünme, sosyal bölünme, ruhsal bölünme.

 

 

Ekolojik bölünme özellikle kendileri ve doğa arasındaki bağın kopmasından ortaya çıkmakta, kendini iklim krizi, bioçeşitliliğin kaybolması ve diğer farkında olduğumuz tüm belirtileriyle baş göstermektedir. Sosyal bölünme ise kişinin “kendi” ile diğer insanlar arasındaki bağın kopmasıyla ortaya çıkar.  Bu da kutuplaşmayla, sistematik ırkçılık, dışlama, başka tür çatışma şekilleri ve kopukluklar olarak olabilecek tüm korkunç belirtiler halinde kendini gösterir. Bu da ikinci grup olaylardır. Özellikle burada ABD’de bunu biraz daha çok görüyoruz. Ancak Avrupa’da da oluyor. ABD’de gördüğümüz şey- belki bir kaç yıl içinde- parçalanan bir toplum. Eskiden bütün olan ve bir meskenin parçası olan şey dağılıyor. Kalan kabarcıklar ise birbirleriyle gerçek manada bağlanmayı ve iletişim kurma ihtimalini kaybetmiş durumda. Buradaki soru: bu temelleri nasıl yeniden inşa edebiliriz ve bu kabarcıkları nasıl birbirine bağlayabiliriz? Üçüncü bölünme ise ruhsal bölünme. Bu ise “kendi” ve “Kendi” arasındaki kopuklukla alakalıdır. Bugün olan ben “kendim” ile biz “Kendimiz”(büyük K ile), yarın olabileceğim en üst biziz. Bu iki kendiler bugünlerde artık birbirinde yankılanmamakta ve bağlanamamakta. Birbirini “hissedememekte”.  

Bu da hayatımızda enerji kaybı, depresyon veya bezginlik olarak ortaya çıkmaktadır. Oldukça fazlalaşan çevremizde gördüğümüz birçok mental hastalık sadece pademiyle karşı karşıya olduğumuz dan ortaya çıkmıyor. Bunlar bizim bildiğimizden çok daha fazla derecede var idi ancak sosyal medya vb araçlar aracılığıyla özellikle okul okuyan gençler arasında çok büyük bir mesele oldu. Bütün ülkeler farklı seviyelerde bu sorunla yüyüze geldiğinden neredeyse bu sorun evrensel hale geldi.

Bu üç bölünme çevremizi bozan etkenlerdendir. Bozulma kısaca içinde bulunduğumuz çevrenin derinden derine değişmesi ve bunun sonucu olarak ihtiyaçlarımızın evrilmesidir. Bu yüzden öğrenme çevreleri inşa eden bizler onunla bağlantı kurmalıyız. Ona ulaşmalı ve kendimizi ona göre ayarlamalıyız.

 

 Ekolojik ve sosyal bölünmenin ruhsal bölünmeden geldiğini kabul ediyor musunuz? Diğer bölünmeleri çözebilmek için sizce öncelikli olarak ruhsal bölünme üzerinde mi çalışmalıyız?

Bu bahsettiklerimin hiçbiri tabiki de yeni değil. Yeni olan şey, bunların daha da artmış olması. Bütün bunları 100 yıldır biliyoruz zaten, bazı durumlar bu hal daha uzun sürüyor. Batı toplumları olarak, ne yapıyoruz? Herbir problem için bir hizmet oluşturduk. Karşılık verme şeklimiz bu, tek seferde bir problem: çevresel şeyler, eğitim ve öğrenme, sosyal şeyler… bence son 100 yıldır işe yaramayan bir şeyi öğreniyoruz. Bu belirtilere bireysel olarak bakıyoruz ve birbirinden bağlantısız düşünüyoruz. Çünkü gerçekte, geçen yıllarda hepimizin öğrendiği gibi, eşitlik getirmediğiniz sürece çevresel sorunları da çözemezsiniz, iklim adaleti de sağlayamazsınız. Eğer yardımcı olmazsanız, birbiriyle bağlantılı olarak bakmazsanız bu sorunu çözemezsiniz…Neden bazılarımız çok fazla tüketirken, bazımız çok az tüketmekte? Bu tabiki de ne kadar tutumlu olduğumuzla ilgili, ancak olayın bir de ruh boyutu var bahsettiğiniz gibi.

Ruhsal boyut derken daha derin kaynaklarla bağlantı kurabilmemizi kastediyorum. En merkezde olan bir şey bu. Tüm değişimlerin faydası olur ancak tüm derin değişimler özellikle bilincimizin egodan ekoya geçmesiyle ilgilidir.  Bir eylem araştırmacısı olarak, Kurt Lewin tarafından kurulan eylem araştırma topluluğuna katılmak istedim. Bu alanda araştırmacı araştırmaya müdahale eder. Bu anlayış sistemi değiştirmeden onu anlayamayacağınız gerçeğine dayanmaktadır. Gerçekten de dahil gerekiyor. Bugün eylem araştırmasının ve eylem öğrenmesinin temeli bu. Beni ABD’ye, MIT’ye sürükleyen de buydu.

Bu yaklaşımı biraz daha geliştirerek- geçen 20 yılda öğrendiğim şey- ikinci bir prensip keşfettim. Bilinci değiştirmediğiniz sürece bir sistemi değiştiremezsiniz.  Yönetimi yaptığınız iç mekanizmanızı değiştirilmeli, zihniyeti değiştirilmeli. Toplu olarak yaptığımız eylemlerle ilgili olan zihniyetimizi değiştiremezsek, yani aslında çevremizde gördüğümüz sistemi, bu durumda aynı kalmaya devam ederiz. Bu da ikinci prensip: bilinci değiştirmediğiniz sürece sistemi değiştiremezsiniz.

 

Öğrenme çevreli inşa edicileri ve üretenleri olarak hepimiz soracağımız soru şu: "nasıl yapıyorsunuz?" 

U Teorisinin üçüncü temel prensibiyle ve aynı zamanda farkındalık tabanlı sistem değişimiyle alakalı olmalıdır: sistem anlayışı geliştirmediğiniz ve kendisini görmesini sağlamadığınız sürece bilinci değiştiremezsiniz. Eski sistem düşüncesi şöyle derdi “sistemin kendisini görmesini sağlayamadığınız sürece”. Ancak biz öğrendik ki bu düşünce yeterli değil! Örnek vereyim: yarın iklim krizini nasıl çözebileceğimizi biliyoruz ve bu sorunu çözebilecek teknolojimiz de var ancak bu çözümleri uyguluyor muyuz? Hayır! Kafada bilgi var ancak günün sonunda bunu gerçekleştirmiyoruz. Bunlar arasında fark var. Sistemde “el”(yapmak) ve “kafa”(bilmek) arasında bu kopukluk olduğunda, kaldıracak noktası “kalp” olmakta.

Sistemin kendisini görmeyi sağlamasıyla kastedilen şey hala kafada takılı olması (biliyor olmak). Elini uzatmak değildir (yapmak). Bu yüzden sistemin kendini hissetmesini ve görmesini sağlaması gerektiğinden bahsediyoruz. Çünkü hissetmek bir duygudur. Sistem ne zaman başkalarının - dışlanan, marjinalleşen ve bunun gibi kişilerin- acısını hisseder, o zaman derindeki kollektif yaratıcılık kaynağını değinmemiz gereken mevcut durum için ortaya çıkarabilir. Diğer bir değişle: kendi-başkası engelini ortadan kaldırmalıyız. Bu da üçüncü ilkedir: bilinci dönüştürebilmek için sistemin kendini hissetmesi ve görmesi gereklidir.

Bu yaklaşımı özetleyen son ilkenin okullarda yaptığımız herşeyle ilgisi vardır. Bir sistemi değiştirebilmek için, ortaya çıkan gelecek fırsatları gerçekleştirmeniz ve hissetmeniz gerekmektedir. 20 yılı aşkın yenilikçilerle çalıştığımın gerçekten de tek cümlede özeti bu. Bozulma çağında yaşıyorken, geleceğe nasıl bağlanabiliriz? Geleceğe bağlanmanın çok kişisel olduğunu öğrendim. Toplum için tek bir gelecek yok. Bu soyut ve sıkıcı birşey. “Gelecek” derken gerçekleşebilmesi bana bağlı olan gelecek olasılığını kastediyorum. Hayatımda bunu ne zaman hissediyorum? Gerçekleşebilmesi ancak bana benim varlığıma bağlı olan gelecek olasılığını ne zaman hissediyorum? Harekete geçirmemiz gerek nokta tam da bu. Hissetmekten kastettiğimde bu.

Bir sistemi değiştirmek önce hissetmeyi veya beraber hissetmeyi daha sonra gerçekleştirmeyi gerektirir. Bu da bilinmeyen bir adım atma cesaretine sahip olmayı gerektirir. İleriye adım atmak liderliğin esasıdır.  Tüm insanların sahip olduğu derinlerdeki o potansiyel çoğu zaman geleneksel öğrenme çevrelerinde gelişmemiş olmaktadır.

Eylem özgüveni ve açık isteklilikle kastettiğim de tam olarak bu. Herkesin birçok resimle, imajla, kendinden şüphe ederek, eleştirerek kendini bombardımana tuttuğu bir çevrede, gerçekten insanların bunun gerçek olma olasılığını sezme konusunda güven duymalarına izin veren ortamlar yaratmanız gerekiyor.  Nasıl başladığı konusu çok önemli. Bu yüzden hareket ve eylem halinde olan yenilikçiler şu anda bulundukları noktaya onları taşıyan bu hassas iç yolculuk hikayeleri hakkında konuşmak konusunda biraz çekingen davranmaktadırlar. Ancak bu tüm insanlar için geçerli, özellikle de gençler için, çünkü hemen uykuya geçen bir kapasitesi mevcut. Ancak biz bunu hissedebiliyor muyuz, onu harekete geçirme ihtimalini anlıyor muyuz? Gelecek okulunun özellikle dikkate alması gereken işin üçüncü boyutu.

 

.

 Kişisel bir hikayeniz var mı? U teorisi size ne kattı?

U Teorisini gerçek hayata getirmeye gerek yok zaten hayatın içinde. Ben U Teorisini insanların dünyaya yeni bir şey getirme hikayelerini dinleyip buldum. Bu da yönetimin bir şekli. Yönetimle ilgili bu derin farkındalığı dillendirmeye başladığımda, birçok insanın bilgisini fark edince şaşırdım. Ancak bu insanlar sadece yaratıcı oldukları anlarda bu sistemi çalıştırdıklarını ve hergün yapmanın daha zor birşey olduğunu söylediler. 

 

Ben kendimde defalarca tecrübe ettim ve başka insanlar üzerinde çalışınca da gördüm. Bununla ilgili bir sürü örnek verebilirim veya ortalamanın ne olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu “Ah, tamam şimdi bu teorinin ne demek olduğunu anladım...” dedirtecek birşey değil. Teori zaten varolan ancak tam olarak faal hale geçmemiş birşeyi fark etmenizi sağlıyor. Belki doğru zamanda harekete geçmesi için bir fırsat sağlıyor.

 

Kendi belirsiz hislerinize güvenmenizle ilgili kapasitenizle alakalı bir örnek vereceğim ve daha sonra bir an durup bir düşünün ve kalbinizin size ne söylediğini dinleyin. Kalbinizin ne söylediğini bilmenin yeterli olduğunu söylemiyorum. Ancak bu bizim büyütmemiz ve daha fazla dikkat etmemiz gereken birşey. Salgın başladığında ve herşey bozulduğunda, Avrupa’dan Amerika’ya uçuyordum. Çok ilginç bir deneyimdi sanki o an duvarların arasında gezmek, benzerlikleri ve farklılıkları görmek gibiydi. 

 

 İş arkadaşlarımla beraber bu tam kapanmanın ne demek olduğunu anlamaya çalıştık. Bizim için ne anlama geldiği ve böyle bir durumda ne yapmak zounda kaldığımızı anlamaya çalıştık. Her ne kadar kimsenin ne kadar süreceğine dair bir fikri olmasada, dikkatimin vermemiz gereken bir öneme sahip olduğunu anladık. Eyleme geçmemiz, durumu anlamlandırmak için “bir alan tutmaya” insanları davet etmemiz gerektiğini hissettik. Yaptığımızda buydu.

ABD’ye vardığımda bir blog yayınladım ve 10 gün sonra 8 farklı dil grubundan 100’den fazla gönüllümüz oldu, gelecek üç ay derin anlamlandırma oturumlarımıza 12,000 insan katıldı. Bu bir süreç değildi. Bu katılımcıların kendilerine “andayken nasıl anlayabiliriz ve en yüce arzularımızla uyumlu olacak şekilde gelecek yolumuzun hayalini yeniden nasıl kurabiliriz?”sorusunu sormaya davet eden bir yer tutmaydı. Sadece bireyler olarak değil, aynı zamanda grup ve toplum ilişkilerimizde de.

 

Bu girişimi GAIA(Niyet ve Eylemin Küresel olarak Etkinleştirilmesi) şeklinde adlandırdık. Bu girişim dünya çapında bir topluluğu çekmiştir. Topluluk üyelerinden birinin Chili’de bir eğitimci olduğunu hatırlıyorum. Bana “üniversitemde yıllardır sistem düşüncesini öğretiyorum, ancak hiçbir zaman böylesi canlı sosyal bir alan tecrübem olmadı. Sosyal alanda işlemsel yönetimden daha başka bir yönetim şekline yani sınırların düştüğünü, bizim ortak-anlamaya, olasılıkları hepberaber ortak olarak şekillendirmeye doğru gittiğimiz daha yenilikçi veya üretken yollara kaydığını görüyorum. Tutan yerden ortaya çıkan budur. Birçokları için hayatı değiştiren birşeydir ancak bir planı takip etmez. Içinizdeki o dürtüyü dinleyince içinde adım adım işlemeye başlıyor ve daha sonra fark ettiğin ve hissettiğin şeyler üzerinden küçük adımlar atıp, uyum sağlıyorsun. Bu yoldayken öğreniyorsun da. Yani bu da nispeten küçük olan birşeyin daha büyük şekilde sonuçlanmasına bir örnek.

Birçok zaman ilk başlangıç çok küçük ve çoğu zaman büyümesi çok vakit alıyor.  Yani yalnızca dillendirerek değil aynı zamanda bu yaklaşımı uygulayarak da öğrendiğim şey, durumlarda hissettiğim yankılanmanın derinlik seviyesine daha çok dikkat etmektir. Bir kişiyle konuştuğumda, aldığım yankılanma ne? Yürüyüşe çıktığımda doğanın bana konuşmasının yankısını hissetmeye çalışıyorum. Bir grupla çalıştığımda, grubun benle ne şekilde konuştuğunu ve ne söylemeye çalıştığını  yalnızca dillendirilen şey değil, aynı zamanda aldığım derinlikli ilişkilerinin kalitesi açısından da  anlamaya çalışıyorum.

Özellikle, eğiticiler, kolaylaştırıcılar, liderler olarak yaptığımız şey, sosyal sahaları yetiştirmek. Harika bir okul, harika bir kurum veya takım üretken sosyal bir alandır. Bunu birkez başardığınızda, birçok zorluktan ve değişimden geçmenize yardımcı olacak bir stabiliteye sahip oluyor ve siz bu derin bağlantıyı kaybetmiyorsunuz. Aynı çok iyi bir arkadaşınız olduğunda birçok zorluğu aşmanız gibi, yani birkez o derin ilişki sabit olduğunda, zor zamanlar geçirebilirsenizde bu bağ size güç verir. Biz eğiticilerin temel işinin: üretken sosyal alanları harekete geçirmek olduğuna inanıyorum.

“Yer tutma” kişinin sınırlarını ve benlik duygusunu koruyarak merhametli birşekilde birine tanık olma, birini kabul etme, ve yargılamadan birini desteklemesidir. Bu sosyal alanın etkinleştirilmesi için de çok önemlidir. Sanırım?

 "Yer tutma" kişinin sınırlarını ve benlik duygusunu koruyarak merhametli birşekilde birine tanık olma, birini kabul etme ve yargılamadan birini desteklemesidir. Bu sosyal alanın etkinleştirilmesi için de çok önemlidir. Sanırım?

Yer tutmak çok önemli. Aslında bu Alfa ve omegadır. Yaratıcılığı yönetemezsiniz, üretken sosyal alanı yönetemezsiniz, ancak etkin hale gelebilecek ve yetiştirilebilecek böylesi bir alan sağlayan dış ve iç durumları besleyebilirsiniz.Ve bu da büyük liderlerin ve öğretmenlerin herzaman sezgisel olarak yaptığı birşeydir.  Ancak öncesinde daha da zehirli bir çevrede yaşadığımızı bilmemiz gerekiyor. Bu kapasiteyi güçlendirmemiz gerek. Büyük liderler bunu yapıyorlar, bireysel olarak ya da sezgisel olarak, büyük öğretmenlerde aynı şekilde. Ancak şu an etrafımızda daha fazla ruhsal sağlık sorunlarının olduğu dikkatimizi daha fazla dağıtan daha zararlı bir noktaya doğru gidiyoruz. Bu çevrede tuttulan bu yerleri oluşturmak için kapasitemizi geliştirmemizi gerektiriyor. Ve bu sadece büyük insanların yaptığı birşey değil sizin de bütün bir takım olarak yaptığınız birşeydir. Bu bütün kurum içinde yetiştirmeye çalıştığınız liderlik takımında yaptığınız sosyal bir uygulamadır.

Benim için liderlik özellikle bir kişin veya bir bireyin ne yaptığı değil, bu çok büyük bir yanlış anlaşılma. Liderliğin özü herkesin geleceği anlamak ve şekillendirmek, ortaya çıkmak isteyen şeyle iletişime geçmek ve daha sonra ona doğru adım atmak için dahil olduğu sistem kapasitesidir. Gerçekten de liderlik bundan ibaret. Bu yüzden de biz burada MIT’te dağıtıcı bir kavram olduğunu söylüyoruz. Bunun hepimizi kapsaması gerekmektedir. Bu zirvede olan tek bir kişiye addedebileceğimiz bir özellik değil.

 

Okuldan ve öğrenmeden konuşalım bugün. Pek açık fikirli bir ortam değil. Insanlar sabit bir anlayış üzerine eğitiliyorlar. Kalp çoğu zaman önemli değil, isteklerinize izin yok. “ne öğrenmeniz gerektiğini biz söyleyeceğiz”, size göre  eğitimde değiştirilmesi gereken en önemli şey nedir bu değişim için öğretmenler ve eğitimciler ne yapabilir?

 

Öğrenme çevreleri farklı yerlerde çok farklı görünüyor. “tek bir boyut herşeyi çözer” gibi bir anlayış yok. Aslında hepimizin anlaması gereken şey büyük resim, daha sonra ise bulunduğumuz durumun ne olduğunu bulmamız gerek ve o noktada neyi yapmanın doğru olduğunu. Sonuçlar çok fark olacaktır.  Genel olarak konuşmak gerekirse, öğrenmeye ve liderliğe baktığımda- okullarda olan şeylerden bahsetmiyorum, ancak toplum açısından bakarsak kör noktanın nerede olduğu çok açıktır tüm para yanlış yere akıyor. Durumun özeti bu. Peki neden? Öğrenme ve liderlik beraber iki eksende gidiyor. “El” ve “başın” kullanıldığı uygulamaya dayalı öğrenme olan baş merkezli öğrenmeden “el”, “kalp” ve “başın” kullanıldığı dönüşümsel öğrenmeye. Bu konuştuğumuz şeye daha derin bir boyut kazandırmaktadır.

Dönüşüm yolculuğunu tanımlayan tek bir kelime var o da “derinleşme”. Iyi bir öğrenme çevresi baş merkezliden baş, kalp ve elleri etkin hale getirmeye doğru hareket eder. Diğer bir değişle, dönüşümsel öğrenme çevrelerine doğru hareket eder.  

Fakat daha sonra başka bir eksen daha var. O da öğrenenin kim olduğuyla ilgili. Birey mi, takım mı bir grup mu yoksa bütün kurum mu? Sistemi değiştirmek için bağlantılı olmam gereken, kurumumun içinden veya dışından farketmeksizin, tüm ekosistemden herkesi kastediyorum. Çok yerel de olabilir olmayadabilir.

Bu eksenlerle beraber bir başlangıç noktası belirlediğinizde… kaynağın gittiği tek köşe neresidir? Baş merkezli bireylerin olduğu köşedir. Sorunda işte burada başlıyor! Büyük olan ihtiyaç nerede? Geleceğe baktığınızda kör nokta neresi? Yolumuza çıkan bozulma ne? Yapmamız gereken ne? Kör nokta diğer köşede. Her seviyeden, bireylerin, grupların ve kuruluşların Dönüşümsel öğrenmesi ama aynı zamanda bütün ekosistem. Asıl zorluk burada. Bunların gerçekleştiği yerlerde cepler olduğunu söyleyebilirim. Nasıl yapacağımızı bilmediğimizden değil. Nasıl yapacağımızı biliyoruz. Bu da cepte gerçekleşiyor ama daha büyük bir sistemde, sizin de belirtiğiniz üzere, aleyhinize çalışıyor. Gerçek demokratikleştirilmiş erişime hizmet etmiyor. Gelecekle ilgili zorluk aslında eşitlikle ilgili. Bazı insanlar için iyi okularımız var evet. Burada asıl mesele eşitlik.

Dönüşümsel öğrenme çevrelerine erişimi nasıl demokratik hale getirebiliriz? Ve sadece insanlara bireysel olarak değil aynı zamanda tüm topluma ve öğrenme ve çeşitli ekosistemlere toplumun çeşitli ceplerine nasıl ulaştırabiliriz. Büyük bir altyatırımımız var şu an. Tüm kaynaklar, tüm ölçüler, tüm dikkat ve tüm kariyer yolları bir matrisin diğer ucu. Gerçek ihtiyaçlar neler peki? Tüm matrise ihtiyacımız var biri veya diğeri değil. Mevcut sistem de dönüşümsel tüm sistem öğrenme çevreleri konusunda kör bir noktası vardır.   

O zaman nereden başlıyor? Çoğu zaman yerel olarak. Etrafta ne oluyorsa ona göre okullar açabilirsiniz ve eylem öğrenmesinin gerçekten de günün sonunda  öğrenciyi değişim koltuğuna oturtmak kolduğunu düşünüyorum. MIT’de olan bizim gördüğümüz de bu. Burada birçok laboratuvar var ve öğrenci olarak genç şirketlerle girişimcilerle ve firmalarla iletişim kuruyorsunuz ve öğrenerek ve birşeyler yaparak bu küresel ekosisteme giriyorsunuz. Bu da hızlı birşekilde kabul gören, hız kazanan, etki oluşturan birşeydir. Birçok yerde zaten başlıyor, bu yerler tüm öğrenci, öğrenenler topluluğuyla, öğrenenleri bir kenara bırakalım toplumdaki tüm insanlarla kıyaslandığında çok küçük bir kesim olduğunun farkındayım. Bu nokta işte yeniden düşünüp, algılamamız gereken nokta biz okullarda ne yapıyoruz, toplumda cidden öğrenme topluluklarını nasıl geliştiriyoruz. Yeniden düşünmemiz gereken nokta burası gerçekten yeniden düşünmemiz ve algılamamız gereken nokta, sadece okullarda değil aynı zamanda toplumda öğrenme çevrelerinde de nasıl geliştiriyoruz. Bir grup Kentsel alyapı sorunları var bu eksik, hem küresel birşey değil ama bireysel de değil. Birçoğu bence yerele özel özellikle yavaş yavaş salgından kurtulmaya başladığımızdan (Ekim 2021). Birebir insanlarla yeniden görüşebildiğimiz için çok memnunuz, dijital mekanizmalar ve başka diğer aracılarla, coğrafyalar sektörler ve sistemler arasında iletişim rahatlığımız da var. tecrübe ettiğimiz yer şu an burası.

Açık olan şu ki mevcut bu kör nokta gelişim için büyük bir alanı teşkil ediyor ve o noktada yenilik yapanlar çok fazla tanınmış değil veya çok fazla kaynağı yok. Ancak bunun değişeceğine inanıyorum çünkü toplum olarak duvara toslayacağız ve bunu yapmak zorunda kalacağız. Sektörlerde Proaktif liderlik proaktif politik farkındalık tabiki de yenilikler aracılığıyla bu tarafa kayacak ancak özellikle daha küçük ülkelerin yenilikçilerini öncesinde hareket ettiğini görebiliriz.

 

 

 

Login (33)

Yorumlar

Profile picture for user imuraskovska.
Ingrida Muraskovska
Community Collaborator (Silver Member).
Cu, 02/25/2022 - 11:12

Ļoti daudz vērtīgu atziņu un daudz kam gribas piekrist. Vienīgi praktiskā rīcība, kā uz šādu rezultātu virzīties, īpaši skaidra netop. Diezgan tipiska barjera labām idejām. 

Login (0)

Başka bir dil?

This content may also be available in other languages. Please select one below
Switch Language

Want to write a blog post ?

Don't hesitate to do so!
Click the link below and start posting a new article!

Son tartışmalar

Profile picture for user n00f3w4o.
NIGDE HALK EĞİTİMİ MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
Community Hero (Gold Member).

yetişkin eğitiminde sosyal uyum becerilerinin geliştirilmesi için neler yapılabilir?

Profile picture for user n00f3w4o.
NIGDE HALK EĞİTİMİ MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
Community Hero (Gold Member).

yetişkin eğitiminde sosyal uyum becerilerinin geliştirilmesinin önemi

Profile picture for user n00f3w4o.
NIGDE HALK EĞİTİMİ MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
Community Hero (Gold Member).

yetişkin eğitiminde Epale kullanımının kurum kapasitelerini arttırmadaki rolü

EPALE kullanımı, kurumların yetişkin eğitimi alanındaki kapasitelerini artırırken, aynı zamanda daha etkili ve verimli eğitim hizmetleri sunmalarına da katkıda bulunur.

Devamı